‘Kel Diva’ yı ‘Gerçek Diva’ Yapan İki Oyuncu: 

Sahne Sanatları

Haluk Bilginer ve Zuhal Olcay 

Yaşam Kaya / yasam.kaya@gmail.com

lonesco’nun kült eserlerinden olan ve absürd tiyatro adına tüm dünyada büyük bir sükse yaratan “Kel Diva” yı 2. kez Zorlu PSM’de izledim. Oyun Atölyesi’ nin hemen hemen tüm projeleri hakkında yazarken, Haluk Bilginer oyunculuğu üzerine detaylı açıklamalar yazmıştım. Şimdi ise Zuhal Olcay da bu açıklamalara eklenecek. Muharrem Özcan’ ın yetenekli bakış açısından fırlayan modern Ionesco yorumunu sahne önünden yazıların içine aktarırken, Haluk Bilginer ve Zuhal Olcay ikilisinin yıllar önce Moda’da yarattıkları bir mucizeyi eklememiz lazım: Oyun Atölyesi. Şu anda izlediğimiz tüm bu çarpıcı işlerin merkezi. 

Peki bu “Kel Diva” gerçekten başarılı bir oyun mu?

Oyun bir İngiliz akşamında, bir İngiliz çift olan Bay ve Bayan Smith’in evinde geçer. Smith çifti misafirleri Bay ve Bayan Martin’i ağırlamak için bekler. Sahneye ellerindeki akıllı telefonlarla, otomatik hareket eden ve birbirlerini görmeyen Bay ve Bayan Martin girer. Mary (hizmetçi), misafirlerin geldiklerini Bay ve Bayan Smith’e bildirir. Daha sonra itfaiye Şefi olası bir yangın için sahnede yerini almasıyla ekip tamamlanır. Konuda atasözleri ve deyimlerle atışma, öyküler, söz oyunları akıp giderken; sahne grafiği seslerin tekrarıyla oluşturulur. Absürd tiyatro gereği sahnede belirli bir oyun ya da hikaye yoktur. Sahnede anlamsız diyaloglar eşliğinde bireyin, ailenin, ilişkilerin varlığı sorgulanır. 

Eugène Ionesco’nun “The Bald Soprano” adlı eseri dilimize “Kel Diva” olarak çevrilmiş. Pek anlamlı bir olmayan bu konu, Haluk Bilginer, Zuhal Olcay, Yiğit Özşener, Özlem Zeynep Dinsel, Gözde Kırgız ve Kıvanç Kılıç ekibiyle anlamlaşmış. Ama özellikle Haluk Bilginer ve Zuhal Olcay oyunculuğu ile oyun bir ifade kazanmış. 

Oyun, 2. Dünya Savaşı içine kapanan Avrupa’ nın trajik bir yansıması aslında. Fakat teknoloji savaşı içinde kendisini unutan insanların savaşı eklenmiş tüm bu kargaşaya. Türkiye’deki insanların şu andaki ruhsal hali de var ama. Konuda ‘iletişimsizlik’ kisvesi altında, aslında bir sınıf ayrımı suratımıza tokat gibi iner. Smithler ve Martinler üst sınıfı temsil ederken, itfaiye şefi ve hizmetçi Mary alt sınıfın resmidir. Birbirlerine yabancılaşan üst sınıf tutkularını kaybetmiş gibi gözükür, aslında alt sınıfın birbirine tutkulu tuhaf halleri absürd biçimdir. 

Zamanında birbirlerine uzaklaşan çiftlerin ‘yabancılaşma’ kavramı derinlemesine oyunda irdelenir. Bayan Smith (Zuhal Olcay) ve Bay Smith (Haluk Bilginer) yabancılaşması gerçeğin ta kendisi olduğu gibi (!) İtfaiye Şefi (Kıvanç Kılınç) bir öyküyle hikayeye girer, sonra kimse ne anlattığı bilmeden dalar hayatın tam gerçeğine. Herkesin gerçeği kendisine aittir. Seslerin oluşturduğu anlamsızlık, anlamamız gereken sözlere hatırlatır bizlere. Konuşmak boşluktur. Konuşmak ilişkilerin zaruri anlatımıdır. 

Karakterlerin birbiri içinde yer değiştirme göndermesi, bizlerin karakterlerinin ne kadar basit ve de anlamsız olduğuna sağlam bir cevap. Zuhal Olcay’ ın Bayan Smith ile ilişki duvarına çarptığı kelimeleri, Haluk Bilginer’ in Bay Smith ile kendine has kavram kargaşası, görsel ve işitsel bütünlükle zirveye çıkmış. Yıllar önce İstanbul Tiyatro Festivali’ nin açılışında Şahika Tekand, Godot’u Beklerken oyununda absürd iletişimsizliği teknoloji ile beraber göstermişti. Bu işi yaparken kadroda yine Yiğit Özşener vardı. Muharrem Özcan, Şahika Tekand’ ın yaptığı işi alıp bir üst çıtaya çıkarmış. 

Zuhal Olcay ve Haluk Bilginer ikilisini yıllar sonra yeniden bir arada görmek fazlaca heyecanlı. Fakat şu lonesco için ‘muhteşem’, ‘harika’ demeyi bırakalım, sahnedeki iki oyuncunun böylesi kötü bir metni muhteşem kulvara soktuğunu özellikle belirtelim. Özellikle Zuhal Olcay’ın karakter yaratmadaki etkisinin Oyun Atölyesi’ne katkısını asla atlamayalım.

“CİHAN DEMİRCİ’DEN LAFORİZMALAR”
EV YAPIMI %99 ORGANİK ESER

Beğenebileceğiniz İçerikler

Yazara Ait Diğer İçerikler