Ferhat Uludere
Gecikmeli Ankara treni ile gelmişti kadın ve adını bilmiyorduk. Bildiğimiz tek bir isim vardı, otel sahibi: Zebercet… Gecikmeli Ankara treni ile gelen kadın Manisa’ninHacırahmanlı köyüne gidecekti, yani Yusuf Atılgan’ın hayatını geçirdiği köye. Kayıt yapmaya vakit olmamıştı Zebercet’in… Kadın giderken, “Bir haftaya kadar gelirim.” demişti. Bir söz müydü bu? Yoksa kadının ağzından öylesine mi çıkmıştı? Öylesine çıksa da, Zebercet kendine verilmiş bir söz bildi bunu. Peki; kadın kimdi? Bir öğretmen, bir memur, bir fahişe; bilinmiyor… Bu belirsizlik Zebercet’in dünyasında hüküm sürüyor. Aslında belirli olan tek şey var, Zebercet ve Anayurt Oteli.
Kendi dünyasında yaşıyor ve oradan dışarıya çıkmıyor ya da çıkamıyordu. Bunalımlar, tutkular ve fetişizm… KimdiZebercet? Zebercet her şeyi yaşıyor, sıradan görünen hayatı içinde kimseye belli etmeden, hasta zihninin ürünlerini saklayarak, herkesten gizli bir hayat kuruyordu kendine. Günleri sayarak yaşıyordu Zebercet. Günleri sayıyor fakat tutulan çetelenin bir sonu yok… Sadece günleri, ayları, yılları birbirine ekliyordu o. Oysa haftanın hangi gününde neyin yapacağı yıllar öncesinden belliydi. Tıraş olacak mesela, gazeteci çocuk gazeteleri getirecek, alışverişe çıkacak… Sonra? Sonrası karanlık. Mütemadiyen karanlık. Karanlık sadece Zebercet’in içinde değil, tüm roman karanlık… Anayurt Otel’i karanlık…
Sadece yoldan geçenleri, oralı olmayanları ve düşkünleri ağırlayan bir otel Anayurt Oteli… Zebercet’in anlattığına göre 1839’da konak olarak yapılmış. Zengin hayatlar yaşanmış içinde, odalarında bir sürü insan kalmış, misafirler ağırlanmış, balolar tertiplenmiş, ya da bunların hiçbiri olmamış; bilmiyoruz.
1923 yılında da otele çevirmişler. Babası işletiyor başta oteli, babası ölünce Zebercet devralıyor. Hanedanlık gibi babadan oğula geçiyor otel. Oysa Cumhuriyetle birlikte kuruluyor otel. Yani Hanedanlığın yıkıldığı tarihte başka bir hanedanlık kuruyor Yusuf Atılgan ve Zebercet için bambaşka anlamlar yüklüyor otele.
Otel, Zebercet’in iç dünyasının yansıması. Yani otel Zebercet’in dünyası… O dünyanın dışına çıkamıyor, zihni otel defteri gibi, gelenleri gidenleri not alıyor. Kimin geldiğini, kim olduğunu ve üzerindeki kıyafetleri not ediyor beynine Zebercet, isimleri ise deftere… Ama defterde tek bir kişinin ismi yok… Fazla çalışan bu zihin zamanla otelin boğucu dünyasında hastalıklı bir hal alıyor.
Otel, Zebercet’in ruhuna işliyor, yavaş yavaş derinlere akıyor. Otel, onu herkesten gizliyor. Bir anlaşma var aralarında; o,onu gizledikçe Zebercet de oteli insanlara kapatıyor. Hangi odanın hangi katta olduğunu bilmediğimiz gibi Zebercet’in ne zaman ne düşüneceğini de kestiremiyoruz.
Kasaba otellerinin rutubetli, soğuk ve yalnızlık kokan havası Zebercet’in dünyasına sızıyor. Otelin ve Zebercet’in tek düze hayatı gecikmeli Ankara treni ile gelen kadının “Çayınız var mı?” sorusuyla değişiyor.
Kadın bir gece kaldıktan sonra, el havlusunu unutarak terk ediyor oteli. Zebercet, dış dünyadan başka bir hayatın oteline girmesine ve dışarıda başka bir yaşam olduğuna tanık oluyor. Havlu kadının geldiği ve kaldığı gerçeğini sürekli yüzüne vuruyor. Otel onu saklamak istese de başaramıyor.
Kadın dışarısı demek bir anlamda… Kadının güzelliği kadar etkileyici bir hayat var sanki dışarıda. Otelin ıssız koridorlarında yansıyor bu hayat. Kadın, otelde kalan tek gecelik orospulardan farklı… Zebercet’in zihnindeki kadın imgesinden de…
Daha ilk sözcükte, ilk bakışta, gözlerinin gözlerine değdiği ilk anda aşık oluyor Zebercet kadına. Bıyıklarını kestirmesiyle başlıyor değişim; genç görünmek istiyor, yakışıklı olmak…Otelin ve yılların yükünü bıyıklarıyla atmak istiyor. Daha sonra oteli kapatıp kendini dışarıya atıyor ama bir çözüm yok. Geri döndüğünde otelde yaşayan hiçbir şey olmasını istemiyor. Kediye öldürdükten sonra oteli cesede çeviriyor. İçeride bir kedi ve bir kadın ölüsü, otelin ölümü…
Faruk, Ahmet ya da bir başkası, kim olduğu önemli değil, biraz Raskolnikov biraz da Yabancı Zebercet. Kendinden, yaptıklarından ve hayatının içine işleyen otelden kaçıyor. Ama yine de tek bir şey istiyor: Oteli’ni.
Kadının yok olmasını istiyor, ölü bir oteli arıyor mezarlıklarda. Cesetlerin gizlendiği odalarda… Otel ölürken Zebercet de bu ölüme katılıyor… Her şey çöküyor; tıpkı Usher’ların evi gibi.